Osmanlı hiç bir zaman satarak para kazanmadan yana değil.Yani devlet ekonomisi, satıp elde ettiği paralardan zenginleşmiyordu.Genelde fetih politikası izleniyor ve vergi gelirleri ile doldurulurdu.
Osmanlı ekonomisi 3 ilke üzerine oturtulmuştu.
Provizyonizm , Fiskalizm , Tradisyonalizm
Birinci ilke Provizyonizm:
Türkçe tam karşılığı ''iaşe'' demektir. İaşe ihtiyacı karşılamak demektir.Kimin ihtiyacı peki ? Toplumun ihtiacını karşılamaktır. Provizyonizm ilkesi tüketici kısımla ilgilidir. Nedir bu ? Tüketici açısından mal ve hizmetlerin mümkün olduğu kadar ucuz,kaliteli ve bol iktisadi hizmetle yüzyüze kalmalıdır. Yalnız israfa kaçmamak kaydıyla ,lükse kaçmamak kaydıyla. Osmanlı buna çok önem gösterirdi. Günlük ihtiyacın ne kadar ise o ihtiyacı çok kaliteli,çok ucuz bi şekilde karşılamayı sağlamaktır. Yalnız tüketiciye bu imkanı sunacak olan üreticidir. Fakat üretici zihniyeti tam tersi işlemektedir. Daha fazla kâr etmek isterler. Osmanlı bu sistemin bozulmaması için Narh sistemi ile bu üreticilerin satacağı malların fiyatlarını ve kalitelerini kontrol altına alırdı.
Osmanlıda Kalite esas,Bolluk esas,Ucuzluk Esastır.
Bu ilkeyi sağlam bi şekilde herzaman ilerletemezlerdi çünkü bunun 2 zorluğu vardır.
1)O yıl verimli geçmeyebilir.Kuraklık olabilir.
2)Devlet bu verimli geçmeyen bölgelere elindeki tohumdan gönderip verimliliği artırmaya çalışırken elindeki tohumdanda olabilirdi.
Böylece üretim az olursa bolluk esası etkilenirdi.
Osmanlı Bunu şu şekilde halletmeye çalışıyordu. Üretimin temeli aile üzerine oturtulmuştu. İhtiyaçları karşılamak için kurulan işletmeler hep aile işletmeleri idi. Bu işletmeler hep tarım üzerine kurulu idi. Bu da bu ailelere belirli miktarda toprak vererek oraların işletmesi hakkını tanıması anlamına geliyordu. Yalnız ortada şu şekilde sorunlar çıkabilirdi. Bu toraklar bu ailelere veriliyor ama Bu aileler bu toprakları miras yoluyla bölebilir bu da üretimi kısıtlayabilirdi. veya o bölgenin ekonomisini tekellerinde tutabilirlerdi. Osmanlı buna çözüm olarak Toprakları MİRİ leştirmiştir. Yani mülkiyet hakkı devletindir. Böylece aileler o topraklarda hak iddia edemeyecekti.
Osmanlıda Üretim ve dağıtım şu şekilde idi. '' KAZA'' temel birim esas alınırdı. O bölgede yapılan üretim öncelikle kazanın ihtiyacını karşılamak zorunda idi. Kaza'nın ihtiyacı karşılanıp elde üretim fazlası mal kalırsa o mal ilk önce ihtiyacı olan civar kazalara gönderilip ihtiyac karşılanmaya çalışırdı. Fakat civar kazaların ihtiyacı karşılanıp yinede elde üretim fazlası kaldıysa bu sefer istanbula gönderilirdi. Bütün bu ihtiyaç karşılanıp yinede elde fazla kalırsa işte o zaman o mal için ihraç izni çıkardı. Normalde ihraç izni çıkması çok zor idi. Çünkü osmanlı mentalitesi ilk önce sınırlarım içerisinde ki halkımın ihtiyaçlarını tam olarak karşılandığından emin olmalıyım. En başta dediğimiz gibi osmanlı satarak para kazanma zihniyetinde değildi. Fakat ithalat yapardı. Mesela baharat,ipek bolca ithal edilirdi. ülke içinde üretimi az olan veya olmayan mallar ihraç edilir. ülke içinde üretimi fazla olan mala ihraç yasağı konurdu.
İkinci İlke Fiskalizm:
En genel tanımıyla tanımlayacak olursak ,Hazineye ait gelirlerin mümkün oldukça yüksek düzeye çıkarmaya çalışmaktır ve ulaştığı düzeyin altına düşmesini engellemektir.
İktisadi tanımına gelirsek Devletin iktisadi kararları alırken bir yandan gelirlerini yükseltme diğer yandan harcamaları kısma güdüsü ile ekonomik tavrını belirlemesi.
Peki hazineye neden bu kadar önem verilirdi.? Hazine gelirlerin fonksiyonu ne işe yarıyor osmanlıda ?
Hazine gelirlerinin esas fonksiyonu devletin yaptığı harcamaları karşılamaktır.İşte genelde osmanlı hazinesinde osmanlı devleti yapması gereken harcamaları karşılama noktasında zorluk yaşamaya başladığı anda hemen harcamaları kısmaya yönelik bir hareket tarzı geliştirir.
Fiskalizm de de bunu gerçekleştirmek için bazı engeller çıkabiliyordu.
1)Ekonominin objektif şartlarından doğan zorluklar
2)Ekonominin subjektif jartlarından doğan zorluklar
Dolayısıyla bütün bu engellere bakıldığında Fiskalizm ilkesini aşması ve bunu keseyi dolduracak daha verimli bir sisteme dönüştürmesi çok zordu.
Üçüncü ilke Tradisyonalizm (Gelenekçilik) :
Tanımı: İki prensibin etkileriyle sosyal ve iktisadi ilişkilerde yavaş yavaş ulaşılan dengeyi , eğilimleri mümkün olduğunca muhafaza etmek, değişme eğilimlerini engellemek , herhangi bir değişme ortaya çıktığı zaman tekrar eski dengeye dönmek üzere değişmeyi ortadan kaldırma iradesinin hakim olması şeklindedir.
Devlet ne kadar değişmeyi istemeyip eski sistem ile devam etmek istesede ,Bu sistem içerisinde değişme tehlikesi mevcuttur. ama bu tehlike halkın isteği ile değil tamamen doğal şartlardan doğan zorluklar yoluyla değişebilir. Örneğin ''kıtlık'' üretim az olursa sistem değişme mecburiyetine girer.
Gelenekçiliği koruma noktasında da genelde hep tüketimi kontrol altında tutmaya yönelik politika takip ediliyor. Padişahların fermanlarına baktığımız zaman hep menni israf yani israfı engelleme kanunları çıkartırdılar. lükse karşı idiler . çünkü lüks israftı. Bunu tanında üretimde kontrol altında idi. Özelliklede halkın ihtiyacı dışında mal üretimi istenmiyordu. Yani fazla üretip satmak amacı yoktu.
Bu üç ilkeye bakarsak Osmanlı ekonomik hayatı ''PROVİZYONİZM'' ilkesi üzerine oturtulmuştur. Diğer iki ilke de bu ilkeyi koruma amaçlı , devamını sağlama amaçlı takip edilmiştir.